26 Şubat 2024

Dışişleri'nde intihar girişimleri

Aynı ay gerçekleşen iki intihar girişimine kötü bir tesadüf gibi bakamayız. Diplomatlık para için yapılan bir meslek değildir. Fiziki şartların düzeltilmesi, aidiyet duygusunun zedelenmesi ve mesleki süreçlerden dışlanmadan kaynaklanan moralsizliği gidermeye yetmeyecektir...

Dışişleri camiası geçen ay birbiri peşi sıra gelen iki intihar girişimi haberiyle sarsıldı. Etiyopya’da intihar eden görevli maalesef hayatını yitirirdi, Arjantin’de intihara teşebbüs eden görevli ise çok şükür kurtarıldı.

Aynı ay gerçekleşen iki intihar girişimine acı bir tesadüf gibi bakamayız.

Diplomatlık “para” için tercih edilen bir meslek değildir.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan selefinden farklı olarak gerek bakanlığın fiziki şartları, gerekse de diplomatların başta maaşları olmak üzere çalışma koşullarını iyileştirmek için talimat vermiş.

Bu, elbette bakanlık camiası için iyi bir haber. Ancak her şeyi maddiyata bağlamak, diplomatlara bir nevi sus payı verircesine mesleki süreçlerden dışlanmalarını sineye çekmelerini istemek, ilk başta bakanın kendi başarı performansını olumsuz etkileyecektir.

Diplomaside usta-çırak ilişkisi

Yabancı diplomatlarla veya resmî heyetlerle yenen yemekler ya da görüşmelerde hep dikkatimi çekmiştir; masada muhakkak genç, kıdemsiz bir diplomat da bulunur. Bunun nedeni kurum içi eğitimdir. Genç diplomatların masa başında değil, diplomatik sahada yapacakları gözlemlerle işlerinde tecrübe kazanmaları amaçlanır.

Örneğin, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel döneminde sadece iki liderin yer aldığı tête-à-tête görüşmelere, bakanlığa gireli daha iki yılı geçmemiş genç diplomatların da not tutmak amacıyla katıldıklarına çok şahit olmuşumdur.

Genç yaşlarda en kritik görüşmelere girmeleri, bu diplomatlara duyulan güvenin yanı sıra, onların özgüvenlerini artırdığı gibi aidiyet duygularının da pekişmesine yol açar.

Şimdilerde bırakın gençleri, orta üst kıdemdekiler bile görüşmelerde kendilerine zor yer buluyorlar. Mevlüt Çavuşoğlu döneminde başlayan ve usta-çırak eğitimini dışlayan bu uygulama sanırım hâlâ devam ediyor. Zaten bakanın yanında getirdiği ekip o kadar kalabalık ki, masada genç diplomatlara pek yer kalmıyor.

Cumhurbaşkanlığı dış politika danışmanı Çağatay Kılıç bile daha üst düzey görüşmelerde fotoğraf karesine girememekten şikâyetçi.

Buenos Aires’te sorun var 

Gençliğini bilenler, Arjantin’de görev yapan Büyükelçi Ömür Budak hakkında gayet iyi konuşuyorlar. Fakat Budak’ın Mevlüt Çavuşoğlu’nun özel kalemine geçtikten sonra bir dönüşüm geçirdiği anlaşılıyor.

Körle yatan şaşı kalkar misali, hakkında mobbing yaptığına ilişkin ciddi iddialar var. Hatta elçilikte çalışan üç kişinin geri dönüş dilekçesi verdiği de konuşuluyor.

Tam da burada, görev yapılan yerden erken dönüş yapmak isteyen diplomatların bakanlıkta hiç hoş karşılanmadıklarını hatırlatmak istiyorum. Çünkü erken dönüş yapmak isteyenlerin bir sonraki görev yerleri bir tür sürgün gibi olacaktır. Diplomatlar bu nedenle gittikleri yerlerde kan kusmalarına rağmen “kızılcık şerbeti içtim” derler; görev sürelerini dişlerini sıkarak tamamlamaya çalışırlar.

Arjantin’de olanlarla ilgili iddialar daha önce ciddiye alınmış olsa, belki de intihar girişimi önlenebilirdi.

Ne demeli? Personel bölümünün başına dışarıdan getirilen kişinin tecrübe eksikliği deyip geçebilir miyiz? Hele söz konusu insan hayatıysa.

Daha da acısı, Etiyopya’ya gidilip soruşturma yapılıyor ve sonuçta intihar eden görevlinin, bu kararından başka kimsenin sorumlu olmadığını yazdığı bir nota ulaşılıyor. Soruşturma bir sonuca bağlanıyor.

Arjantin’deki intihar girişimiyle ilgili soruşturma süreci ise anladığım kadarıyla henüz başlamamış durumda. Neden acaba? Çavuşoğlu’na ayıp olmasın diye mi? Umarım bana gelen yanlış bilgidir ve soruşturma başlatılmıştır. Eğer böyleyse hata yapmış olmama inanın çok sevineceğim.

Tabii bu, Ak Partili bir filan feş mekânın telefonuna geç çıktı diye apar topar merkeze çekilen büyükelçiler olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Eski kadroları sindirmek amacıyla her türlü yöntemi kullanan iktidarın, işi, bir insan hayatının sona ermesine yol açan gelişmelere duyarsız kalmaya kadar götürebilmiş olmasını kabullenmek çok zor.

Evet, haklısınız… Ne düşündüğünüzü duyar gibiyim; Adalet ve Kalkınma Partililer adalet duygularını yitireli çok oldu…

Barçın Yinanç kimdir?

Barçın Yinanç, 1968 yılında doğdu, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. 1990'da stajyer olarak başladığı Milliyet Ankara Bürosu'nda 10 yılı aşkın bir süre diplomasi muhabirliği yaptı. Ardından televizyon haberciliğine geçerek önce TV8, sonra CNN Türk Ankara Bürosu'nda çalıştı.

Türkiye-ABD, Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya, geniş bir coğrafyada Türk dış politikasıyla ilgili gelişmeleri takip etti. Çok sayıda yabancı hükümet yetkilisiyle söyleşiler yaptı, BM, NATO ve AB gibi uluslararası kuruluşların zirvelerini, perde arkası gelişmeleri yerinden haberleştirdi.

2004 yılında İstanbul'a yerleşti, CNN Türk ve Referans gazetesinin ardından İngilizce yayımlanan Hürriyet Daily News'da (HDN) çalışmaya başladı. Haber koordinatörü, yorum sayfası editörü olarak çeşitli görevler aldı; 2010'dan başlayarak on yıl boyunca gazetenin pazartesi söyleşilerini gerçekleştirdi. Bu süre boyunca dış politika analizlerini yazmaya devam etti.

Pek çok uluslararası düşünce kuruluşunun toplantılarına konuşmacı, kolaylaştırıcı olarak katılıyor, yabancı yayın organlarının yayınları için yorumlar yapıyor. AtlatmaHaber adlı podcast serisini hazırlayan Yinanç Diplomasi Muhabirleri Derneği, Uluslararası Kayak Kayan Gazeteciler Derneği (Ski Club of International Journalist) ve Dış Politikada Kadınlar platformunun üyesi.

Son yayını; Women, Peace and Security Agenda in Turkey and Women in Diplomacy: How to Integrate the WPS Agenda in Turkish Foreign Policy (Türkiye'de Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası-Diplomaside Kadın: Türk Dış Politikası'na Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası nasıl dahil edilir) başlığını taşıyor.

Aralık 2020'den itibaren T24'te yazan Barçın Yinanç, T24 ekranında da, her hafta Metin Kaan Kurtuluş'la birlikte "Dış Politika ile İçli Dışlı" adlı programı yapıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye’de Türkiye’nin en büyük rakibi AK Parti mi?

Batı’dan Doğu’ya Suriye’deki süreci baltalayacak çok aktör var. Ama mevcut durumu iç politikaya tahvil edip, “Suriye’deki başarıdan” nemalanmaya çalışan AK Partili siyasiler, şimdiye kadar süreci iyi yönettiği görülen “devlet aklının” kurgulaması gereken yeni dönemin en büyük rakibi olabilir

Kalın’ın mesajlarının dışarıdaki hasar kontrolünü Fidan mı yapıyor?

İstihbarat başkanı Kalın’ın Şam ziyaretinin başta Araplar olmak üzere kimi başkentlerde yaratabileceği rahatsızlığı Dışişleri Bakanı Fidan’ın dengelemeye çalıştığı görülüyor. Fidan’ın Türk ve Arap basınına verdiği demeçler, Ankara-Şam çıkışlı kimi mesajlardan ayrışıyor

Türkiye kazançlı mı; İsrail ne yapıyor, gidişat ne yönde?

Mevcut durumun en büyük kazananı (şimdilik) İsrail. Suriye’deki tüm askerî altyapı tesislerini bombaladı. Ülkedeki tapu dairelerini, her tür evrak bulunduran devlet kurumlarının binalarını bombaladığına dair duyumlar da ayrıca dikkat çekici. Bir kaynağım bu durumu, İsrail’in Suriye’yi “sıfırlaması” olarak yorumladı

"
"